Geri

Faydalı Bilgiler

Bedensel Engelli

Spina bifida ikiye ayrılmış veya açık omurilik demektir. Omuriliğin herhangi bir bölgesinin bozuk gelişimine verilen isimdir: Ana rahminde bebeğin omurgası gelişirken bir yanlışlık sonucu bir ya da daha fazla omur kemiği ve omuriliğin bir kısmı iyi gelişemez, omurilik ve sinir sisteminde değişik derecelerde hasar oluşur. Bacaklara, idrar kesesine ve kalın bağırsaklara giden sinirlerin çalışmaması nedeni ile yaşam boyu sürecek kısmi bir felç görülür. Spina bifida türleri ; İki ana türü vardır: 1- Spina bifida okülta (kapalı-gizli) Bu en hafif ve sık görülen türüdür ve çok nadiren özürlülük yaratır. Çoğu zaman başka bir amaçla çekilen röntgen filmlerinde rastlantısal olarak saptanır. Bazen sırtta bir benek ya da kıllanma da olabilir. Birçok kişide olabilir ve genellikle hiçbir sorun yaratmaz.Bazı durumlarda omurgadaki bu önemsiz arıza omuriliğin sıkışmasına ve gerilmesine yol açabilir. Buna gergin omurilik (tethered cord) sendromu denmektedir. Omuriliğin gerilmesi sinir sisteminin çalışmasını bozar : bacak hareketlerinde zayıflık ve idrar kaçırma görülebilir. 2- Spina bifida sistika (keseli spina bifida) Sırtta ince bir deri tabakası ile örtülü bir kese ya da kist gözlenir. İki türü vardır: a- Meningosel Bu türünde kesenin içinde omuriliği ve omurilik sıvısını saran dokular vardır. Omurilik sıvısı omuriliği ve beyni yıkar ve korur. Bu durumda sinirler fazla hasar görmediklerinden çok az özürlülük vardır. En nadir görülen şekil budur. b- Myelomeningosel (Meningomyelosel) Daha sık görülen ve daha ciddi olan türü budur. Burada kese içinde sadece omurilik sıvısı değil, omurilik kısımları ve sinirler de bulunur. Omurilik hasar görmüştür veya iyi gelişmemiştir. Sonuçta hasarlı omur altında her zaman kısmi bir felç ve his kaybı mevcuttur. Özürlülük derecesi spina bifidanın yerine ve etkilenen sinir miktarına bağlıdır. Çocukların çoğunda aynı zamanda mesane ve barsak problemleri de gözlenir. KİMLER RİSK ALTINDADIR? Hamile kalan bütün kadınların spina bifidalı çocuk doğurma riski vardır. Hangi kadının bebeğinin bu hastalıktan etkileneceğini tahmin etmek çok güçtür. Bununla birlikte bilinen bazı risk faktörleri şunlardır. Daha önce spina bifidadan etkilenmiş bebeği olan veya kendisi spina bifidalı bebeği olan, Anne ya da babanın ailesinde spina bifidalı olan, Şeker hastalığı olan, Epilepsi tedavisi gören, Aşırı şişman olan, 35 yaşın üstünde doğum yapan, Hamileliğin ilk dönemlerinde aşırı sıcağa maruz kalan, Sosyo ekonomik durumu kötü olan kadınların spina bifidalı bir bebek doğurma riskleri daha fazladır. Spina bifida ağır ekonomik krizler, deprem, sel gibi doğal afetler, savaşlardan sonra arttığını gösteren bulgular vardır.
Fizyoterapide amaç dogru hareketin ögretilmesidir. Yani çocugun normal hareketi algilamasini saglamak, gövdesini hissetmesini ögretmek, hareketliligini saglamasina ve sosyal iliskileri, çevreyi ögrenmesine yardim etmektir. Çocugun gün içinde düzgün durusu saglanabilirse normal hareket gelisiminin olabilmesi için gerekli uyari elde edilmis olur.
Fizyoterapiye, riskli bebeklerde, yani anne karnında, doğum sırasında veya sonrasında sorunu olan bebeklerde yeni doğan döneminde başlanmalıdır. Tedaviye erken baslamanin istenmeyen kasilmalari önlemede, bebegin dogru durus sekillerini ögrenmesinde, kendi vücudunu hissetmesinde, ileride gelisebilecek eklem sertliklerini (kontroktürleri) önlemede ve normale yakin hareket özelliklerini kazanmasinda yarari vardir.

Gelişimsel Bozukluklar

Cerebral palsi vücut hareketlerini ve kasların uyumlu kullanımını etkileyen bir grup bozukluğa verilen addır. Serebral palsi ilerleyici değildir. Beyin gelişimi gebeliğin erken dönemlerinden itibaren başlar ve çocukluk çağında devam eder. İlk 2-3 yılda beyne zarar veren herhangi bir olay serebral palsiye neden olur. Bu hasar beyinden vücuda ve vücuttan beyne gelen uyarıları bozar. Serebral palsi her çocukta değişik ağırlıkta ve tiptedir. Beynin hasar gören bölümüne göre spastik çocuklarda şu bulgular olabilir: – Kaslarda sertlik veya kasılmalar – İstemsiz hareketler – Yürüme ve koşma gibi kaba motor hareketlerde zorluk – Yazı yazma veya düğme ilikleme gibi ince motor hareketlerde zorluk – Algılama zorluğu Bu sorunlar beslenme, solunum, idrar-dışkı kontrolünde problemler, havale geçirme, öğrenme güçlükleri, gelişme geriliği gibi ek sorunlara da neden olabilir. Spastik olan kol veya bacak ağrıyı, acıyı hisseder. Spastik çocukların hareketlerindeki bozukluğun derecesi zekâ düzeyini göstermez. Serebral palsi ilerleyici bir hastalık olmadığından spastik çocukların yaşam süresi normaldir. Spastik çocukların bir kısmı zamanla daha iyi duruma gelirken bir kısmı da gelişebilecek ek sorunlar nedeni ile daha kötüye gidiyor gibi görünebilir. Bu durumu engellemek ve yaşam kalitelerini artırmak için mümkün olan en erken yaşta tedaviye başlamak gerekir. Serebral palsi bulaşıcı değildir, kalıtsal değildir, hayatı tehdit eden bir durum değildir. CEREBRAL PALSİ NEDENLERİ: Doğum Öncesi Oluşan Nedenler: Annenin yası, beslenmesi, hamilelikte kullandığı ilaçlar, içki, sigara ve uyuşturucu gibi alışkanlıkları, radyasyona maruz kalma, psikolojik sorunlar, akraba evliliği, geçirdiği hastalıklar (özellikle hamileliğin ilk aylarında geçirilen Rubella-kızamıkçık, frengi, toksoplazma gibi), kazalar-travmalar, çocuk-anne arasındaki kan uyuşmazlığı, genetik olarak aileden geçen bazı özelliklerin taşınması, annenin gebelikte sigara, alkol alışkanlıkları gibi nedenler sayılabilir. Doğum Sırasında Oluşan Etkenler: Erken-geç doğum, kordon dolanması, güç ve riskli doğum, doğum sırası kazalar (bebeği düşürme gibi), vakum-forseps gibi aletlerin özellikle uzman olmayan kişilerce kullanılması, doğumun hijyenik olmayan ortamlarda yapılması, doktor hataları gibi nedenler sayılabilir. Doğum Sonrası Oluşan Nedenler: Enfeksiyona maruz kalma, çocuğun geçirdiği hastalıklar (menenjit, beyin iltihabi gibi), hastalıklarda yanlış ve geç müdahale, beslenme bozuklukları (yetersiz ve dengesiz beslenme), kazalar-travmalar, çocuk istismarı, çok yetersiz çevre koşulları vs. sayılabilir (Güven, 2003). Erken çocukluk devresinde ise beyne zarar verebilen şu durumlar serebral palsiye neden olabilir: – Menenjit (beyin zarlarının iltihabı), ansefalit (beynin iltihabı) gibi enfeksiyonlar – Beyin kanamaları – Beynin kaza düşme gibi nedenlerle yaralanması – Boğulma – Zehirlenme TİPLERİ A- Etkilenen kol, bacak sayısına göre – Kuadripleji (tetrapleji): 2 kol ve 2 bacak etkilenmiş – Dipleji: Bacaklar kollardan daha fazla etkilenmiş – Hemipleji: Vücudun bir kısmı etkilenmiş B- Hareket bozukluğuna göre – Spastik serebral palsi: Spastik kaslar serttir, gerilmeye direnç gösterirler. Normalde bir grup kas hareket ederken karşıt grup gevşer. Spastik kaslarda bu mümkün değildir. Tüm kas grupları aynı anda kasılırlar ve etkin hareketi engellerler. Spastisitenin, yani kasların aşırı gerginliğinin derecesi zamanla değişebilir; fizik, cerrahi tedavi, ilaçlar spastisiteyi kontrol altına almaya yardım eder. Beynin korteks denen en dış kısmında meydana gelmiş olan hasar genellikle spastisiteye neden olur. – Atetoid serebral palsi: Çocuklarda hareketle artan istemsiz hareketler vardır. Çoğu kez konuşma bozukluğu da görülür. Beynin orta kısmında yer alan bazal ganglia hasarları nedeni ile gelişir. – Ataksik serebral palsi: Çocukların dengeleri bozuktur. Bunlar genellikle gevşek çocuklardır, yürüme bozukluğu vardır. Beyincik hasarı nedeni ile gelişir. TEDAVİSİ Serebral palsinin destek tedavisi vardır. Bu tedavinin bölümleri şu şekildedir: – Fizik tedavi – Eğitim – İlaç tedavisi: Kas gevşetici ilaçların bazen yararı olabilir. Ayrıca Baklofen pompası, botulismus toksini gibi bazı özel işlem gerektiren ilaçlar da kullanılmaktadır. Botulismus toksini spastik olan kasın içine enjeksiyon ile uygun dozda verildiğinde o kasın 2-3 ay süre ile felç olmasına neden olmaktadır. Bu şekilde istemsiz olarak kasılan adelenin kasılması engellenmekte, kol veya bacağın gevşemesi sağlanmaktadır. – Cerrahi tedavi: Beyin cerrahisi tarafından yapılan kas gevşetici veya istemsiz hareketleri kontrol altına almaya yarayan bazı girişimlerdir. Baklofen pompası bu yöntemlerden biridir. – Gelişen sorunların tedavisi: Örneğin eklem kısıtlılıklarının ortopedi uzmanı tarafından cerrahi girişimle açılması. Havale (konvülsiyon) varsa ilaçla tedavisi. CP’li Çocuklarda Ne Gibi Bulgular Olabilir? CP her çocukta değişik ağırlık ve tiptedir. Beynin hasar gören bölümüne göre spastik çocuklarda su bulgular olabilir: Kaslarda sertlik veya kasılmalar İstemsiz hareketler Yürüme ve koşma gibi kaba motor hareketlerde zorluk Yazı yazma veya düğme ilikleme gibi ince motor hareketlerde zorluk Algılama zorluğu Bu sorunlar beslenme, solunum, idrar-diski kontrolünde problemler, havale geçirme, şasilik, öğrenme güçlükleri, gelişme geriliği gibi ek sorunlara da neden olabilir.
Otistik çocuklar yazilara ve rakamlara karsi özel bir ilgi duyarlar. Bazi otistik çocuklar henüz 3 yasindayken yazilari okumaya baslarlar. Ancak bu ilk zamanlarda anlamli bir okuma degildir. Bu gelismis okuma yetisine “hiperleksi” denir. Otistik çocuklarin %10-20’si hiperleksiktir. Okuma yetisi egitimde kullanilabilir ancak sosyal yönden desteklenmesi gereklidir.
Bu hastalıkta dikkat eksikliği ve aşırı hastalık derecesinde hareketlilik ön planda ve hemen her zaman bulunan belirtiler olduğu için bu rahatsızlık DİKKAT EKSİKLİĞİ-HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU olarak literatüre geçmiştir. Dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu belirtileri gösteren çocuklar herhangi bir nedensel bozukluk göstermezler. Kiminde denge bozukluğu ve beceri yetersizliği kiminde algılama bozukluğu ve beyin dalgalarında düzensizlik bulunur. Öğrenme, zekâya uygunluk göstermez. Yazma ve okuma öğrenmeleri çok geç ve güç olur. Harfleri atlarlar ve karıştırırlar. Hiperaktivite ve Dikkat Eksikliği Bulunan Çocuğun Kişilik Özellikleri: -Devamlı hareketlidir. Otursa bile oturduğu yerde elleri-ayakları hareket halindedir. -Bekleme problemi vardır. Ataktır ve bekleme süreleri çok azdır. -Bebekliklerinde ana-babaya çok yorucu bir çocuk olarak gelir. -Genelde başkalarının sözünü kesen, laf dinlemez ve yaramaz bir çocuktur. -Dikkat eksikliği yüksektir. Bu yüzden okul başarısızlığı görülür, dikkatini odaklandıramaz. -Günlük etkinliklerde çoğu zaman unutkandır. DEHB’in Görülme Sıklığı Nedir? DEHB belirtileri 4 yaşında ortaya çıkabilir, fakat genellikle çocuk okula gidene kadar fark edilmez. DEHB belirtileri daha çok ders dinleme ya da yemek yeme gibi kurallara uyulması gereken durumlarda ortaya çıkar. Bozukluk, erkeklerde kızlara oranla 4-9 kat daha fazladır; ve okul çağındaki çocukların yüzde 3-5’inde görüldüğü varsayılmaktadır. DEHB’e Nasıl Tanı Konur? Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun net bir değerlendirme testi yoktur. Tanı, genellikle ayrıntılı bir gözleme dayanır. Anne babadan ve eğer okula giden bir çocuk ise öğretmenlerden bilgi alınır. Bazı değerlendirme formlarının doldurulması istenebilir. Bunun yanında gerekli görülürse çocuğa zekâ testi de uygulanabilir. DEHB belirtileri açısından hafif, orta ya da aşırı gibi, çeşitli derecelerde olabilir.
Prader-Willi sendromu başta zeka geriliği, duygulanım bozukluğu ( duygusal dengesizlik), kaslarda güç kaybı ve hipotonus, kısa boylu cücelikle beraber iştah bozukluğuna bağlı morbid obezitenin gözlendiği nadir bir kalıtsal hastalıktır. Hastalık adını ilk kez 1956 yılında sendromu tarif eden üç hekimden almaktadır (Prader, Labhart ve Willi). Hastalığın görülme sıklığı değişkenlikler göstermekle beraber ortalama her 16,000 canlı doğumda bir (1:16000) olarak kabul edilebilir. Genetik nedeninde babadan eksik gelen bir gen olduğu bilinmektedir. Prader-Willi sendromunda genetik analiz, hastalığın nadir görülmesinden ve henüz hastalarda tedaviye yönelik bir yöntem mevcut olmadığından dolayı, hastalara yalnızca tanı amaçlı testler olarak önerilmelidir. Hastalığın erken tanısında ve ayırıcı tanıda genetik analiz en kesin sonuç veren yöntemdir. Ancak prenatal ve yeni doğan tarama testleri veya taşıyıcılık testlerinin Prader-Willi sendromunda yeri henüz sınırlıdır.
Otizm Asperger Sendromu Rett Sendromu Çocukluk Desintigratif Bozuklugu Atipik Otizm OTİZM Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun, Otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarından 4 kat daha fazla görünmektedir Her çocuktaki otistik belirtiler ve bunların seviyesi farklılık gösterebilir, bu nedenle otizmin seviyelerini kategorize etmek güçtür. Ayrıca, Asperger Sendromu ve Rett Sendromu olarak bilinen otizm formları da bulunmaktadır. Otizmin tipik özellikleri Otistik Bir Çocuk; • Başkalarına karşı ilgisizdir. • Göz temasından kaçınır. • Başkaları ile kendiliğinden iletişim kurmaz. • İsteklerini bir yetişkinin ellerini kullanarak belirtir. • Diğer çocuklarla oynamaz. • Sürekli bir konu üzerinde konuşur. Sebepsiz şekilde ağlar, güler ve sebepsiz davranışlarda bulunur. • Anlamsız sözleri üst üste tekrarlar. • Nesneleri tutup sürekli döndürmekten hoşlanır. • Değişikliklerden hoşlanmaz. • Yaratıcılık gerektiren oyunları oynayamaz. • Bazıları yaratıcılık gerektirmeyen bazı işleri oldukça hızlı ve iyi yapar. Otistik Çocukların Eğitimlerinde Uygulanan Yöntemler Nelerdir? Otizmin kesin bir tedavisi yoktur. Ancak uygun bir eğitim yoluyla birey mevcut potansiyelini en iyi düzeyde kullanabilecek duruma gelir. Otizmin temel sorunlarına yönelik ilaçlı bir tedavi söz konusu değildir. Ancak otizme eslik eden pek çok davranış sorununun (hiperaktivite, agresyon vb.) hafifletilmesinde ve düzeltilmesinde ilaç kullanımı faydalı olabilmektedir.Otistik çocukların eğitimlerinde kullanılan belli başlı yöntemler sunlardır:: Davranis Egitimi TEACHH Metodu PECS Görsel Iletisim Sistemi Lovaas: Uygulamali Davranis Analizi Duysal Bütünsellik Terapisi Sosyal Öykülerle Sosyal Beceri Egitimi Sanat Terapisi. Otistik Çocukların Konuşma İle İlgili Problemleri Nelerdir? Otizm temelde bir iletişim problemidir. Yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkan bu problem çocuklarımızın tüm gelişim alanlarında yaşıtlarından farklı bir gelişim göstermelerine yol açar. Otistik çocuklarımız, konuşma gelişiminde de farklı özellikler ve zorluklar yaşarlar. a.Konuşulanları anlamada güçlük yaşarlar. b.Ekolali (yankı konuşması) geliştirebilirler. c.Gramer bozuklukları olabilir. d.Telaffuz güçlükleri yaşanabilir. Otizmin Tedavisi Var Mıdır? Otizm şu andaki bilgi ve yöntemlerle, tamamen tedavi edilecek bir problem değildir. Ancak uygun bir eğitim planı ve bazı durumlarda buna destek olacağı düşünülen ilaç tedavisi ile kişi kendi kapasitesi içinde mümkün olan en üst düzeye gelebilir. Ancak tedaviye başlarken çocuğun hangi noktaya varacağını kestirmek mümkün değildir. Bu yine çocuğun kendi probleminin şiddetine ve gösterdiği semptomların ne şekilde bir araya geldiğine olduğu kadar, aldığı profesyonel desteğin ve eğitimin kalitesine bağlıdır. Otizm ve Zihinsel Gelişim Geriliği Arasında Bir Bağ Var Mıdır? Otizm veya yaygın gelişimsel bozukluk tanısı almış kişilerin içinde %70 gibi bir oranda belirli derecelerde zeka problemi olanlara rastlanmaktadır. Bu tanıyı almış kişilerin yaklaşık %10-15’i normal veya normal üstü bir zekaya sahipken, %25-35’i sınır veya hafif zihinsel gerilik gösteren kısımda yer alır. Bununla beraber, otizm ve yaygın gelişimsel bozukluğun zeka gelişimindeki zayıflıktan çok, kişinin dünya ile ilişki kurma becerilerindeki zayıflığa bağlanabileceği düşünülmektedir. Ancak dünya ile ilişki kurmamak zaman ile kişinin zihinsel becerilerini köreltebilir. Otizmde Hangi Davranış Sorunları Görülebilir? Otistik çocukların günlük yaşamlarını ve toplumsal uyumlarını etkileyen bazı davranış problemleri olabilir. Her çocukta görülmese de belli başlı problem davranışlar şu şekildedir: 1- Hiperaktivite: Özellikle küçük yaştaki otistik çocuklarda aşırı hareketlilik ve dikkat eksikliği görülür. Eğitimle birlikte bu hareketlilik ve dikkat eksikliği zamanla azalır. Ancak bazı çocuklarda bu durum uzun süre devam edebilir. 2- Öfke Nöbetleri (Temper Tantrum): Öfke nöbetleri özellikle küçük yaşlarda daha sık görülür. Bir isteğinin yapılmaması, ortamda istemediği bir durumun oluşması veya bir ritüelinin bozulması ile açığa çıkabilir. Bu öfke nöbetleri bazen bir saat sürebilir ve teskin etmekte güçlükler yaşanabilir. Kararlı ve akılcı davranışlarla öfke nöbetleri önlenebilir veya sıklığı-şiddeti azaltılabilir. 3- Agresyon: Bazı otistiklerde agresyon yani saldırganlık, belirgin bir davranış biçimi olabilir. Bunların bir kısmı tekrarlayıcı hareketlerle karışır, bir kısmı ise yakınlaşma ve ilgilenmenin bozuk ifadeleri olarak gelişebilir. 4- Oto-mütilasyon: Oto-mütilasyon, kendine zarar verici davranıştır ve genellikle ağır zeka sorunu olan ve/veya düşük işlevli otistiklerde görülür. Küçük çocuklarda belirgin olan bu belirti zamanla kaybolur veya azalır; sıklıkla geçicidir. 5- Stereotipi: Tekrarlayıcı hareketlere stereotipi denir. Otistik çocuklarda sık görülür. Zeka düzeyi düşük otistiklerde daha sıktır. Bu davranışlar özellikle sıkıntılı ortamlarda veya çocuk ne yapacağını bilemediği durumlarda artar. Stereotipler yaşla ve eğitimle ortadan kalkabilir. Çocuğun ilgi alanı genişledikçe bu davranışlar azalır. 6- Psikiyatrik Ek Bozukluklar: Otizm başka ruh hastalıklarına yatkınlık sağlar. Depresyon, mani, obsesif kompulsif nöroz, panik atak sık görülür. Bu sorunlar ergenlik çağı ile birlikte daha belirginleşmektedir. 7- Obsesif-Kompulsif Belirtiler, Ritüeller: Bu tip belirtiler oldukça sıktır. Otistikler bir konu ile aşırı ilgilenebilirler. Bir süre sonra ilgilendikleri eşya, kişi, konu ya da eylem değişebilir. Yerine başkaları geçer. 8- Duyu Sorunları: Otizmi olan çocuklar bir veya birkaç duyudan (tat, dokunma, işitme, görme gibi) gelen uyarılara karşı aşırı bir tepki verebilirler veya tepkisiz kalabilirler. 9- Yeme Sorunları: Katı yiyecekleri reddedebilirler, çiğnemezler, çok seçici yiyebilirler, nadiren aşırı yiyebilirler. Yararlı yiyecekler yerine çerez, cips gibi şeylere bayılırlar. Tat konusundaki hassasiyetleri o kadar fazladır ki içtikleri suya veya yedikleri gıdaya karıştırılacak en küçük bir maddeyi bile fark ederek yemekten vazgeçebilirler. 10- Uyku Sorunları: Otistiklerde uyku sorunları çok olur. Sık uyanma, uyandıktan sonra durdurulamayan ağlama nöbetleri, geç yatma veya geç kalkma gibi sorunlarla karşılaşılır. 11- Cinsel Sorunlar: Otizmde başlıca sorunlardan biri buluğ çağında cinsellikle ilgili yaşanan sorunlardır (Korkmaz, 2003). Otizme Ne Sıklıkla Rastlanır? Türkiye’de bu konuda yapılmış herhangi bir çalışma yoktur. Ancak dünya literatüründe her 10.000 doğumda % 4 görüldüğü ve erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha fazla rastlandığı bilinmektedir. Erkek çocuklarda kızlara oranla 3-4 kat daha sık görülmektedir. RETT SENDROMU Rett bozukluğu yalnız kızlarda görülür. En önemli belirtisi normal bir doğum ve ilk beş ay normal gelişimi takiben bebeğin başının büyümesinin giderek yavaşlaması ve kafa çapında küçülmelerin görülmesidir. Rett bozukluğu olan çocuklar, ellerini belli bir amaca yönelik olarak kullanmaktan vazgeçmeleri ve tipik el hareketleri (çamaşır yıkar gibi) ile ayırt edilir. İlk bir yıl içinde sosyal iletişimleri bozulur, daha ileri yaşlarda eğer yürümeye başlamışlarsa yürümeleri de bozulur. Konuşmaları gelişmez veya gecikir. 5-30 aylar arasında gelişimlerinde farklılaşma görülmeye başlar. Okul ortamlarında bu bozukluğu gözlemleme olasılığımız düşüktür. Bireyde zamanla etkileşim, dil ve psiko-motor becerilerinde performans düşüklüğü ilerler. Çevreyle etkileşim kuran, duygu ve düşüncelerini yaşıtlarına göre kısmen de olsa sözel olarak ifade eden, emekleme, ayakta durma veya yürüme becerileri olan birey, sürecin ilerlemesiyle birlikte artık etkileşim kurmaz, konuşmaz ve yürümez hale gelir. ASPERGER SENDROMU Asperger sendromu yaygın gelişimsel bozukluklar grubunda yer almasına rağmen otizm ve rett sendromundan farklılık gösterir. Asperger sendromuna nüfusta rastlanma olasılığı binde birdir. Asperger bozukluğunda sosyal ilişki ve iletişim sorunlarının yanı sıra dar ilgi alanları vardır. Çok sınırlı bir konuda çok derin bilgilere sahip olurlar. Otistiklerden farklı olarak, zamanında konuşmaya başlarlar. Aşırı bilgiçlik ve el becerilerinde özel sorunlar çok tipiktir. Bu çocuklar normal veya üstün zekaya sahiptirler. Mekanik oyuncaklara çok düşkündürler. El-kol hareketleri, mimikler ve vücut dilini kullanma konusunda sorunları vardır. Asperger sendromunda sosyal iletişim ve sınırlı olmakla birlikte derinlemesine ilgi alanları, yineleyici basmakalıp davranış örüntüleri dikkatimizi çekmektedir. Bu bireylerin konuşmalarında bozukluk yoktur. Yaşıtlarına göre beklenilen düzeyde sözel iletişim becerilerini gösterirler. Dikkatimizi çeken bir diğer nokta zekâ ile ilişkilidir. Bu kişiler normal ya da normalüstü zihin düzeyindedir, zihinsel öğrenme yetersizliği yaşamazlar. Bu durumda doğal olarak akranları arasında eğitimlerine devam ederler. Normal sınıf ortamı sosyalleşmelerine de uygun bir zemin oluşmaktadır. Fakat sosyalleşmeyle ilgili yapılandırılmış özel eğitim olmaları gerekmektedir.

İşitme Engelli

İşitme ve anlama diğer insanlarla ilişki kurma yoludur. İletişim kurma da dil aracılığı ile gerçekleşmektedir. Dilin gelişmesinde işitme önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. İşitmenin gerçekleşebilmesi için esin kulağa ulaşması, dış, orta ve iç kulak bölümlerini aşması ve beyindeki ilgili merkez tarafından algılanıp yorumlanması gereklidir. Bu işlevlerin herhangi birisindeki aksaklık işitme engelini ortaya çıkarmaktadır. TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ? İşitme kaybı; çok hafiften, çok ileri dereceye kadar farklı düzeylerde olabilmektedir. İşitmenin düzeyini geliştirebilmek için işitme cihazlarının mutlaka kullanılması gerekmektedir. Bebeklik döneminde takılabilen işitme cihazı eğitimin başarısını arttırır. Günümüzde uygun işitme kayıplı çocuklara cerrahi işlem ile coclear implant (biyonik kulak) uygulaması yapılmaktadır. Bunun sonucunda işitme normal düzeye getirilebilmektedir. ERKEN TANI ERKEN EĞİTİMİN ÖNEMİ Doğduğu andan itibaren sesli bir varlık olan çocuk yaşama ilkel bir ses kapasitesi ile başlar. Daha sonra mırıltılar, agular ve çığlıklarla kendini ifade etmeye başlar, zamanla çevresinden duyduğu sesleri taklit eder. Çocuklar normal olarak yaşamlarının ikinci yarısına kadar anlamlı olarak konuşmaya başlamazlar. Çünkü dili etkin olarak öğrenmeden çok önce sözcükleri anlar. Anadilin kazanılması çok erken bir yaşta ve çok kısa bir sürede tamamlanarak bebeklik dilinden yetişkin dili düzeyine ulaşmaktadır. Bu dönemin konuşma ile sonuçlanabilmesi için işitmenin olması gereklidir. O nedenle bebeklerin erken cihazlandırılması önemlidir. İşitme engelli bebeklerde dil gelişiminin sağlanabilmesi için, duyan bebeklere davranıldığı gibi davranılmalıdır. Bebekle kurulacak iletişimde, bebekten gelecek tepkilere bağlı kalınmaması, dilin gelişimine yardımcı olacak uygun bir yöntem kullanılması gereklidir. Bu nedenle işitme engelli olduğundan şüphelenilen bebeklerin en kısa zamanda tanılanarak, uygun işitme cihazı ile donatılması ve bir eğitim kurumuna yönlendirilmesi uygun olacaktır. İşitme engelli çocuğun işitme kaybının geç tanılanması, buna bağlı olarak geç cihazlandırılması işitme engelli çocuğun dil gelişimini de geciktirmektedir. Dil gelişimi geciken işitme engelli çocuk duygu ve düşüncelerini ifade etmede, kendisine anlatılanları algılamakta ve anlamlandırmada güçlük çekmektedir. Konuşmada işiten akranlarından geri olan işitme engelli çocuklar aynı sıkıntıyı ileri yaşlarda okuduklarını anlama konusunda da yaşamaktadırlar. İşitme engelli çocukların, işitme kaybı ve dile bağlı gelişimsel sınırlılıkların azaltılabilmesi için doğru yöntemle erken yaşta eğitime başlanması çok önemlidir. İŞİTME ENGELLİ ÇOCUK KİMDİR? * İşitme engelli çocuk, işitmeyi meydana getiren yapı ve organlardan biri ya da birden fazlasının görevini yerine getirmemesi nedeni ile çevresindekilerle sözel iletişim ( konuşma) kurmada güçlükleri olan çocuklardır. * Bebekler dünyaya geldiği andan itibaren çevresindeki sesleri duyarlar, anne-babasının seslerini algılarlar, önceleri duydukları seslere jest ve mimikleri ile tepkide bulunurlar. Zamanla bu seslere konuşma ile cevap verirler. İşitme engelli çocuklar ise bu sesleri duymada güçlükleri olan bireylerdir. Bu nedenle de konuşma becerisini kazanmada güçlükle karşılaşırlar. ÇÜNKÜ: KONUŞMA İŞİTME YOLUYLA KAZANILIR * İŞİTME: Kulak ve beyindeki işitme merkezleri tarafindan sesin algılanmasıdırr. Sesin algılanmasi aşamasında önceleri çocuk, çevresindeki sesleri farketmeyi, yönünü tayin etmeyi ve belirlemeyi ögrenir. Daha sonra sesler arasındaki farklari algılar ve tanıdık sesleri hatırlamaya başlar. En son olarak da konuşma yeteneğini geliştirir. * İşitme engelli çocukların çevresindeki sesleri doğal yollardan işitme zorlukları olduğu için konuşma becerisini kazanma da zorluklar vardır. Ancak bu durum; İŞİTME ENGELLİ ÇOCUĞUN HİÇBİR ZAMAN KONUŞAMIYACAĞI ANLAMINA GELMEZ. Engel,erken teşhis edildiği uygun işitme cihazı kullandığı, uygun eğitim firsatları sağlandığı takdirde bu çocuklar da içinde yaşadığı toplumun dilini öğrenebilmekte ve kullanabilmektedirler. İŞİTME ENGELLİ ÇOCUĞUN GELİŞİMİ FİZİKSEL GELİŞİMDE FARKLILIK OLUR MU? İşitme engelli çocukların fiziksel gelişimleri, işiten akranlarından farklı değildir. Çünkü işitme engeli, fiziksel gelişimi etkilememektedir. ZİHİNSEL GELİŞİMDE FARKLILIK OLUR MU? İşitme ile zihinsel engel arasında bir ilişki bulunmadığı, iki engelin birbirinden farklı olduğu bilinmektedir. Nasıl işitenler arasında normal, normalin altı veya üstünde zekaya sahip olanlar varsa işitme engelliler arasında da normal, normalin altı ve üstünde zekaya sahip olan çocuklar vardır. Bununla birlikte işitme engelli çocuklar, işitme engeli nedeniyle bazı kavramları, özellikle soyut kavramları öğrenmede güçlük çekmektedirler. Ayrıca okulda, özellikle Türkçe, tarih gibi dile dayalı derslerde bazı güçlüklerini olduğu gözlenmektedir. Ancak bu konuda bireysel farkları yani işitme kaybının azlığı ya da çokluğunun bireyden bireye farklılık göstereceğini unutmamak gerekir. SOSYAL GELİŞİMLERİ NASIL OLMAKTADIR? İnsanlar sosyal bir çevre içinde yaşamaktadırlar. Çevrelerindeki insanlarla arkadaşlık kurmayı çocukluk yıllarında öğrenirler. İşitme engelli çocuklar da arkadaş edinmek, arkadaşları ile oyuncaklarını ve oyunlarını paylaşmak ihtiyacındadırlar. Ancak işitme engelli çocukların sosyal gelişimini sağlamak için aileler daha fazla çaba harcamak zorundadırlar. Çünkü işitme engelli çocuklar, işiten akranları ile konuşmada ve onların konuştuklarını anlamada zorluk çekecektir. Fakat bu hiçbir zaman işitme engelli çocukların sosyal gelişme sağlayamayacağı anlamına gelmemektedir. Bunun için anne babalar; işitme engelli çocuklarını çok erken yaşlardan itibaren işiten çocuklarla arkadaş olmaları için desteklemelidir. Gerekli durumlarda işiten çocuklara işitme engelli çocuğu tanıtmalı, çocuğun işitemediği için konuşmada zorluk çektiğini, ancak arkadaşlarının yardımıyla bu zorlukları azaltabileceğini anlatmalıdır. Eğer bu kaynaşma erken yaşlarda sağlanırsa çocuklar ileri yaşlarda daha az zorlanacaktır. İŞİTME ENGELLİ ÇOCUKTA DİL VE KONUŞMA GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR? İşitme kaybı derecesi İşitme kaybının başladığı yas Başka bir özrün bulunup bulunmaması İşitme kaybının tanımlandığı yas (Örn; 6 aylıktan önce ya da sonra yapılması) Çocuğun zihinsel/bilişsel durumu Eğitiminin ve danışmanlık hizmetlerinin başladığı yas Sunulan eğitim ve destek hizmetlerinin niteliği ve niceliği İşitme engelli çocuk okul çağına geldiğinde eğitimi için üç seçenek söz konusudur. Bunlar; 1-İşiten çocuğun devam ettiği okulda ve işitenlerle birlikte, aynı sınıfta eğitim, 2-İşiten çocukların devam ettiği okulda ve işitme engelli çocukların bulunduğu özel sınıfta eğitim, 3-İşitme engelli çocuklar için açılmış yatılı ve gündüzlü okullarda eğitim.

Zihinsel Engelli

Otizmli çocukların öfke nöbetleri ve saldırgan davranışları, genellikle istedikleri bir şey yapılmadığında, kafalarındaki düzen bozulduğunda, kendilerini baskı altında hissett…iklerinde, bazen de nedenini yetişkinlerin bilemediği ya da anlamadığı zamanlarda ortaya çıkabilmektedir. Öfke nöbetleri ve saldırganlığın, otizmli çocukların çevrelerinde olu…p biteni anlayamamalrından dolayı yaşadıkları gerilimin bir sonucu olduğuna da inanılmaktadır. Böylesi bir gerilimin çocukların ilişkilerini bozması, çevresindekileri çaresiz bırakması hatta korkutması da kaçınılmazdır..Ayrıca bu davranışlar otizmli çocuğun öğrenme yaşantılarını da olumsuz etkileyecektir. NE YAPMALI ? 1. Öfke nöbetine sebep olan etmenler varsa bulunmalı ve mümkün ise ortadan kaldırılmalıdır. 2. Çocuğun davranışları karşısındakileri asla korkutmamalıdır. 3. Çocuğun bunu başkalarına zarar vermek için yapmadığı, bunun kendini ifade etme biçimlerinden biri olduğu düşünülmelidir. 4. Çocuğa kendini ifade edecek doğru kanallar öğretilmelidir. (Konuşamayan bir çocuğa, istek ve ihtiyaçlarının resimlerinin olduğu bir defter hazırlanması gibi) 5. Öfke nöbeti bitince, 2-3 saniye sessiz kaldıktan sonra çocuğun bu davranışı dikkate alınmalı ve övülmelidir.( Aferin, şimdi sakin oturuyorsun Yani çocuk öfke nöbeti yaşadığı için cezalandırılmamalı, öfke nöbeti bitince sakinleştiği için ödüllendirilmelidir. ÖFKE NÖBETİ SIRASINDA ÇOCUK KENDİNE VE ÇEVRESİNE ZARAR VERİYOR İSE: 1. Mümkünse çocuk yalıtılmış bir ortama alınmalıdır.( Etrafta sivri, kesici bir şeylerin olmadığı) 2. Çocuk yetişkin tarafından kucağa alınmalıdır.Sırtı yetişkinin göğsüne gelecek, kafası yetişkinin çenesine 10 cm. altında kalacak – eğer çocuk kafa atarsa, yetişkinin çenesine ve kafasına zarar vermesin- şekilde bacakları yetişkinin bacaklarının arasında kalacak şekilde, sımsıkı tutulmalı, sıkıca sarmak yoluyla kontrol edilmelidir. Öfke nöbeti ve saldırganlık geçinceye dek, çocuğun enerjisi bitip sakinleşinceye kadar tutmaya devam edilmelidir.Bu arada unutulmaması gereken , yetişkinin çocuğa sözel müdahalede bulunmayıp sakin tutumunu sürdürmesidir. AYDAN AYDIN/ OTİZMDE İLK ADIM
EPİLEPSİ (SARA) Beyin hücrelerinin olağan elektrik akımı örüntüsünün beynin işlevlerini etkileyecek kadar bozulması durumudur. Beyinde aşırı elektrik enerjisinin boşalması nöbetlerin ortaya çıkmasına neden olur. Nöbetler sırasında kaslarda ve sinirlerde normal dışı durumlar meydana gelir. Genel nüfusta 1/1000 oranında görülmektedir. Epilepsinin iki türü bulunmaktadır : 1. Büyük Nöbet : Epilepsinin en ağır ve en tehlikeli türüdür. Hasta nöbet sırasında kendini kaybeder, yere atar. Olduğu yere yığılır, kalır. Ağız kenetlenir, hasta dilini ısırabilir, adeleler kasılır ve sertleşir. Yüz morarır, nefes sıklaşır, gözler geriye doğru kayar. Nöbet yarım ya da bir saat sürebilir. Nöbetten sonra hasta kusar, ağlar, yorgunluk hisseder. 2. Küçük Nöbet:Kısa süreli (1-10 sn) nöbetlerdir. Kişi bir an için duraklar, boş boş bakar, sonra hiç birşey olmamış gibi işine devam eder. Bazı hastalar günde 100-200 kez nöbet geçirebilirler.
DOWN SENDROMU NEDİR? Down Sendromu diğer adıyla Tirozomi 21, Doğum öncesi Tanı (Prenatal Tanı) kapsamında araştırılması gereken en önemli genetik hastalıklardan birisidir. Down sendromu her ırktan, yaştan ve ekonomik seviyeden insanı etkilemektedir. Başlıca ortaya çıkış nedeni kromozom anormalitesidir ve yaklaşık olarak her 800 ila 1000 doğumdan 1 inde görülebilmektedir. Amerika Birleşik Devletlerinde 350,000 in üzerinde insan Down Sendromludur. Normal bir sperm ve kadın yumurta hücresinin döllenmesinden sonra oluşan bebeğin (fetus) toplam kromozom sayısının 46 adet (23 adet anneden +23 adet babadan) olması yerine, kromozom yapımında oluşan hatalar sonucu sayının 47 adet olması Down Sendromu diye adlandırılır. Bazen sperm yada yumurta hücresinde, kromozom yapımında bir hata olur ve spermde yada yumurta hücresinde 21.nolu kromozomdan bir yerine iki adet üretilir. Böylece anormal sperm veya yumurta hücresi 23 adet yerine 24 adet kromozom taşır (21 nolu kromozom iki adet olmak üzere). Anormal sperm yada yumurta hücresinin normal bir sperm yada yumurta hücresi ile döllenmesi sonunda, oluşan bebeğin toplam kromozom sayısı 47 adet (21 nolu kromozomu ise 3 adet) olacaktir. Down sendromuna bu yüzden trizomi 21 denilmektedir. Neden Down sendromu “genetik durum” olarak tanımlanmaktadır? İnsan vücudunun yapı taşı hücrelerdir ve her hücrenin bir merkezi vardır ve bu merkez hücre çekirdeği olarak bilinir ve burada genetik bilgiler depolanmaktadır. Bunlarda genlerdir ki ve kalıtımsal özelliklerimizi içeren bilgileri taşımaktadırlar. Genler bir arada grup oluşturarak çubuk şekilli bir yapı oluşturur buna Kromozom denir, her hücre çekirdeği 23 çift kromozom içerir bunların her bir yarısı anne ve babadan gelen kalıtımsal özellikleri içerir. Down Sendromunda 46 kromozom yerine 47 kromozom vardır, bu ekstra kromozon 21 numaralıdır. Bu fazlalık genetik materyal de Down Sendromu ile sonuçlanmaktadır. %95 Down Sendromu vakasında 21.ci kromozomun 3 kopyası vardır. buna “trisomy 21” denir. Kromozomlar kan ve doku örnekleri üzerinde çalıştırılarak test edilir. Her bir kromozom belirlenir ve işaretlenerek büyükten küçüğe doğru numaralandırılır. Kromozomların bu görüntüsüne Karyotip denir. Bu bebeklerde Down sendromuna %40-50 oraninda yapısal kalp bozuklukları eşlik eder. Olguların %50 sinde işitme ve görme bozuklukları vardır. (katarakt, yakın veya uzağı görememe, şaşılık v.s). Yine bu bebeklerin %10 da barsak anomalleri görülür. Down Sendromlu bebekleri bekleyen problemler nelerdir ? Bu sendrom; doğuştan zeka gelişim bozukluğu, yüzde, kulaklarda yapısal bozukluklar, işitme ve görme bozuklukları yanında yapısal kalp bozuklukları, bağırsak ve böbrek anomalileri ve diğer sağlık problemleri ile bir arada görülür. Tedavisi yoktur.Tek korunma çaresi doğum öncesinde tanı konulması ve gerektiğinde gebeliğin sonlandırılmasıdır. Burada görev Kadın-Doğum Uzmanı, Prenatal Tanı ve Genetik Danışma Merkezi’ ne düşmektedir. Down sendromlu çocuklar nadiren diğer çocuklar gibi yürür, konuşur, kendi başına giyinir ve tuvalet terbiyesi alabilir. Genellikle bunları yaşıtlarından geç olarak yaparlar. Bu çocukların küçük bir kısmı okul öncesi özel eğitim programları ile okuma yazma öğrenebilirler ve normal sınıflara uyum sağlayabilirler. Down Sendromlu Bebeklerde Ne Tip Tıbbi Problemler Görülebilir? Down Sendromlu çocuklarda bazı sağlık problemlerine daha sıklıkla rastlanmaktadır. Doğuştan kalp problemleri, enfeksiyonlara karşı hassasiyet, nefes alma ile ilgili bazı problemler, çocukluk lösemisi de daha sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Bugün artık gelişen tıp dünyası ile buradaki bir çok sağlık problemi tedavi edilebilmektedir. Down Sendromu ile doğan bir insanın tahmini yaşam süresi de yaklaşık 55 yıldır. Down Sendromlu yetişkinlerde ise Alzheimer hastalığına yakalanma riski daha fazladır. Özellikleri: Baş : Başları normal çocuklarla karşılaştırıldığında daha ufaktır. Kısa ve kalın boyun ve düz enselidirler. Saçlar genellikle seyrek ve düzdür. Burun : Yüzleri oval ve yassıdır. Burun kemikleri gelişmemiştir. Burun kemeri genellikle basıktır. Gözler :Gözler dar ve çekiktir. Göz çukurları yumurtabiçimindedir. İris bölümünde açık renkte benekler bulunur. Sıklıkla doğuştan göz bozukluklarına rastlanır. Kulaklar : Kulaklar küçük olabilir. Dış kısmı genellikle kıvrılmıştır. Kulak kanalları dardır. Orta kulak iltihabı yaygındır. Ağız : Ağızları küçük ve dudakları incedir. Dilin normal büyüklükte olmasına rağmen ağız biraz küçük olduğu için dil dışarıdadır. Deri : Bebeklik ve çocukluk dönemi boyunca deri pürüzlüdür. Derileri esneklikten yoksundur. Kolayca gevşer ve sertleşir.
Prader-Willi sendromu başta zeka geriliği, duygulanım bozukluğu ( duygusal dengesizlik), kaslarda güç kaybı ve hipotonus, kısa boylu cücelikle beraber iştah bozukluğuna bağlı morbid obezitenin gözlendiği nadir bir kalıtsal hastalıktır. Hastalık adını ilk kez 1956 yılında sendromu tarif eden üç hekimden almaktadır (Prader, Labhart ve Willi). Hastalığın görülme sıklığı değişkenlikler göstermekle beraber ortalama her 16,000 canlı doğumda bir (1:16000) olarak kabul edilebilir. Genetik nedeninde babadan eksik gelen bir gen olduğu bilinmektedir. Prader-Willi sendromunda genetik analiz, hastalığın nadir görülmesinden ve henüz hastalarda tedaviye yönelik bir yöntem mevcut olmadığından dolayı, hastalara yalnızca tanı amaçlı testler olarak önerilmelidir. Hastalığın erken tanısında ve ayırıcı tanıda genetik analiz en kesin sonuç veren yöntemdir. Ancak prenatal ve yeni doğan tarama testleri veya taşıyıcılık testlerinin Prader-Willi sendromunda yeri henüz sınırlıdır.
Gelişimsel dönemde ortaya çıkan, uyumlu davranışlarda görülen yetersizliğe ilaveten genel zeka fonksiyonları açısından normalin altında olma durumudur. Bu çocuklarımız gelişim basamaklarını, normal gelişim gösteren akranlarından daha yavaş da olsa takip ederler. Zeka bölümlerine göre farklı derecelendirmeleri vardır. 18 yaştan önceki gelişimsel dönem esnasında gözlenir Hafif (Eğitilebilir) Mental Retardasyon: Zeka bölümü çeşitli zeka ölçekleriyle sürekli olarak 50-69 arasında tespit edilen zihinsel geriliktir. Gelişimleri normal çocuklardan önemli bir faklılık göstermediği için genellikle okula başlayana kadar farkına varılmazlar. “Eğitilebilir” terimi bu gruba giren çocukların okuma, yazma, matematik gibi temel akademik becerileri öğrenebileceklerini açıklamaktadır. Eğitilebilir zeka düzeyindeki çocuklar temel akademik beceriler yanında öz bakım becerilerini öğrenebilirler, ileride yetişkinlik çağında bütünüyle yada kısmen geçimlerini sağlayabilecek bir iş becerisi edinebilirler. Özellikleri: Normal yaşıtlarına göre daha geç ve güç öğrenirler. Dikkatleri dağınık ve kısa sürelidir. Kazandıkları bilgileri transfer edemezler, genelleme yapamazlar, ilgileri sık sık değişir. Konuşma bozuklukları oldukça yaygındır. Sosyal kavramları öğrenmede grup etkinliklerine katılma ve kurallarına uymada güçlük çekerler. Kendilerine güvenleri azdır, bağımsız hareket edemezler ve sebatsızdırlar. Yapılacak İşlemler ve Rehberlik: Rehberlik ve Araştırma Merkezi tarafından uygulanan bireysel ve grup zeka testleri sonucunda eğitilebilir zeka düzeyinde olduğu tespit edilen öğrenciler, hazırlanan inceleme raporları ile birlikte normal ilkokullar bünyesinde açılan özel eğitim sınıflarına kayıt edilirler. Özel sınıflar, Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğünün araştırma ve inceleme sonucuna bağlı olarak yapacağı teklife göre, Valilik Makamının onayı ile açılır ve kapatılır. Eğitilebilir çocukların tespiti ve bu sınıflara yerleştirilmesi Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğünce yapılır. Özel eğitim sınıflarında sınıf mevcudu 10’ dan aşağı, 15’ den yukarı olmayacak şekilde oluşturulur. (Öğrencinin özel eğitim sınıfına devam etme imkanı olmadığı takdirde (özel eğitim sınıfı açılmaması) durumunda) bu öğrenciler normal sınıfta kaynaştırma eğitimine alınırlar (Özel eğitim, Rehberlik ve Dayanışma Hizmetleri Genel Müd. 20.04.1988 gün ve 1198 sayılı Bakanlık Genelgesi). Zihinsel engelli çocukların eğitim uygulamaları yönetmeliği madde 80-81’ e göre gerek kaynaştırma, gerekse özel eğitim sınıf öğrencileri sınıf tekrarı yapmaz, mecburi öğrenim çağını dolduran veya 5. Sınıfı okuduğu halde henüz diploma alabilecek seviyeye gelmemiş Eğitilebilir Zihinsel Engelli çocuklar velisinin isteği ve okul idaresinin uygun görmesi halinde 16 yaşının sonuna kadar öğrenimlerine devam ederler. Eğitilebilir zeka düzeyindeki çocukların diplomalarına, özel sınıfta okudu, kaynaştırma programından faydalandığı ibaresi yazılmaz. Orta (öğretilebilir) Derecede Mental Retardasyon: Zeka bölümü çeşitli zeka ölçekleriyle sürekli olarak 35-49 arasında tespit edilen zihinsel geriliktir. Genellikle engelleri okul öncesi dönemlerde fark edilmektedir. Gelişim özellikleri normal çocuklardan önemli farklılıklar göstermektedir. Genel olarak erken tanı ile, ana-baba yardımı ve yeterli eğitim fırsatları ile günlük bakımlarından kısmen bağımsız olarak yaşamlarını sürdürebilirler. Özellikleri: Öğretilebilir zeka düzeyindeki çocuklar okul öncesi dönemde iletişim kurmayı öğrenebilirler, genelde ağır düzeyde konuşma bozuklukları ve kendilerini ifade etmede güçlük mevcuttur. Sosyal kuralları öğrenmeleri ve uygulamaları zayıftır. Öğrenmeleri yavaş, kavramlaştırma yetileri çok kısıtlıdır. Ağır Mental Retardasyon: Zeka bölümü 20-34 arasında olan zihinsel geriliktir. Bu çocuklar için tam bir denetim gerekir. Kendilerine bakamaz ve koruyamazlar. Çoğunun ciddi nörolojik bozuklukları vardır. Sıklıkla tıbbi bakıma gereksinimleri olur. Çocukluk dönemlerinde ölüm oranı yüksektir. Çocukluk çağını aştıklarında sürekli bakıma gereksinimleri vardır. Özellikleri: Bu çocuklar okul öncesi dönemde sensori motor (görme işitme gibi duyular) işlevlerde çok az gelişme gösterirler. Bazıları yürümeyi ve ilkel seviyede konuşmayı öğrenebilir. Çok iyi düzeyde eğitim verilirse, kendilerine bakma iletişim kurma becerilerinde hafif bir gelişme olabilir. Ağır mental retardasyonu olan vakalar genellikle ailelerin bakım ve korumasına muhtaç olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.

Dil ve Konuşma Güçlüğü

Konuşma bozukluğu, çocuğun bebeklik döneminde geçirmesi gereken konuşma gelişim aşamalarından birine takılıp kalması veya o aşamalardan birine geri dönüş yapması durumudur. Konuşma Bozukluğunun Nedenleri : 1.Yapısal Nedenler : •Dil kaslarının normal işleyişinden yoksun oluşu •Dilbağıdenilen bağlantının dil ucuna yakın olması •Çene, kas ve sinirlerin bozukluğu •Damak yarıklığı, burunda et olması… 2.Görevsel Nedenler : Konuşma organlarının tam ve sağlıklı olduğu halde konuşmada üstlendiği görevi tam ve sağlıklı olarak yerine getiremediği durumlardır. •Evde yabancı bir dilin konuşulması veya konuşulan dilin yetersiz olması •Konuşmayı kazanma ve pekiştirme döneminde çocukla ilgilenecek bir yetişkinin olmaması 3.Psikolojik Nedenler : •Çocuğun zihin düzeyinin konuşmayı zamanında ve doğru kazanabilmesini engellemesi •Çocuğun duygusal bir çatışma içinde olması •Anne-baba arasındaki geçimsizlik •Çekingen ve utangaç kişilik •Ses belleği ve ses ayırım gücünde zayıflık •Yeterli algıya sahip olamama BAZI ARTİKÜLASYON (SESLETİM) HATALARI NELERDİR? Artikülasyon(sesletim) sorunlarında temel ölçütlerden birisi, bireyin hedeflediği sesi istediği / olması gerektiği biçimde söyleyememesidir. Çoğunlukla da kendi söylediği biçimin doğru söyleyiş biçimi olduğunu düşünür. Artikülasyon(sesletim) hatalarının çoğunluğu şu üç kategoriden birine girer: • Ses veya hece atma (“havuç” yerine “avuç”) • Yerine ses kullanma (“kö-pek” yerine “töpet”) • Sesi bozarak kullanma
Kekemelik, konuşma sırasında anormal duraklar yaparak, sesleri ve heceleri uzatarak ya da tekrarlayarak konuşma akıcılığının bozulması durumudur. KEKEMELİĞİN NEDENLERİ NEDİR? Kekemeliğin nedenlerine ilişkin henüz bir bilgimiz yoktur. Farklı bireylerde farklı nedenleri olabilir ya da birkaç etken bir araya geldiğinde ortaya çıkabilir. Kekemeliğin nedenleri ile kekemeliğin sürmesi ya da kötüleşmesinin nedenleri farklı olabilir. KEKEMELİK HANGİ YAŞTA ORTAYA ÇIKAR? Kekemelik çok erken yaşlarda başlar (2-5 yaş). Bazen ilk kez okul çağında, daha nadir olarak da yetişkinlikte ortaya çıkmaktadır.

Genel

Çocuğa öz saygı kazandırma, çocuğun öğrenme, sevme ve yaratma yeteneğini güçlendirmektedir. Öz saygı, mutlulukla ve hayattaki başarıyla ilgilidir. Bazı düşünürlere göre öz saygı, tamamen aile sevgisiyle birlikte iyi bir eğitimin ürünüdür. New York’lu psikolog ve gençlik terapisti Prof. Dr. Barbara Berger’e göre öz saygı, çocuğun kendi kendisiyle gurur duymasıdır. Yüksek öz saygıya sahip olmak, çocuğun hem sevgi dolu hem de yetenekli olmasını sağlamaktadır. Çocuk, değerli olduğuna inanmalı, bir şeyler önermeli ve kendi kendisiyle ve çevresiyle barışık olmalıdır. Çocuğun sevgiyi ve yeteneğini hissetme derecesi, gelecekteki yaşamında onu her alanda etkileyecektir. Aynı zamanda da, çocuğun yaratıcılık yeteneğini, diğerleriyle ilişkisini ve başarılı olmasını belirlemede önemli bir faktör olmaktadır. Ebeveynler, çocuğun öz saygısının ilk temellerini oluştururlar. Çocuğun kendini sevgi dolu ve yetenekli hissetmesi için aileler neler yapabilir? İşte burada öz saygıyı geliştirecek 20 yol bulunmaktadır. Şartsız Sevgi Göstermek Çocuğunuz her ne yaparsa yapsın ona değer verdiğinizi ve kabul ettiğinizi bilmesini sağlayın. Ev ona göre için, risk ve tehlikelerle dolu dünyadan döndüğü zaman, sevgi için, emniyetli bir yakıt alma istasyonu gibidir. Mesajlarınız “Seni seviyorum – odanın kirli olmasına rağmen, kız kardeşin kadar atletik olmamana rağmen, notlarının çok iyi olmamasına rağmen, yaptıklarından hoşlanmama rağmen – hala seni seviyorum” olmalıdır. Onu hala sevdiğinizi göstermek ve çocuğunuzun yanlış davranışını düzeltmek için, onun doğru yaptığı bir şeyi görerek işe başlayabilirsiniz. Örneğin, odası karma karışıksa ve sadece yatağını toplamış ise ona “Gerçekten yatağını topladığına çok sevindim. Şimdi senden istediğim şey masanı temizlemen” diye ifade edin. Sinirli Olmanızdan Sorumlu Olduğunu Belirtmek 4 yaşındaki çocuğunuz oyuncağını yatmakta olan kardeşinin beşiğine fırlattığı için sinirlisiniz. Onun böyle bir hareketinde sinirinizi ona nasıl aktarırsınız? Prof. Dr. Thomas Gordon’un önerdiği en basit mesaj “Ben” mesajıdır. “Sen kötü bir çocuksun!” ya da “Sen aptalsın!” yerine, “Sen böyle yaptığında, ben …………../………… hissediyorum”,”Sen oyuncaklarını attığında kendimi sinirli hissediyorum. Ona gerçekten zarar verebilirdin” diyebilirsiniz. Buradaki mesaj, duygularınızın onun çocuk dünyasına değil onun belirli davranışlarına yönelik olduğudur. Açık İsteklerde Bulunmak Çocuğunuzun ondan ne istediğinizi bilmesini sağlayın. Bu ona alternatif davranışları öğrenmesi için bir şans verecektir. Örneğin; “Oyuncaklarını kardeşinin beşiğine atmamalısın. Bunun yerine o uyandığında ona trenini gösterebilirsin” şeklinde bir açıklama yapılmalıdır. İstekleri ona açıkca belirtmek, ondan ne istediğinizi anlamasını kolaylaştıracaktır. Dinlemeyi Öğrenmek Çocukların duyguları, gözlemleri ve algıladıkları dinlenmeye değerdir ve böyle yapmak çocukların öz saygılarını artırmaktadır. Size bir şeyler söylemek istediğinde, gerçekten ona zaman ayıramayacaksanız uygun olmadığınızı ve ne zaman uygun olacağınızı söyleyin. Gordon’un bir başka tekniği olan “Aktif dinleme”de, çocuğunuzu yanınıza çağırıp onu duyduğunuzu ve onun ne söylemeye çalıştığını anladığınızı ifade edin. Mesela 7 yaşındaki bir kız çocuğu şöyle diyebilir: Kız: “Baba sana çok kızgınım ve bir daha odama girmeni istemiyorum”. Baba: “Sen gerçekten çok kızgınsın öylemi hımm”. Kız: “Evet çünkü sen beni kaymaya götüreceğini söylemiştim ama artık çok geç”. Baba: “Oh, anladım. Çünkü seni dışarıda kaymaya götüreceğim konusunda söz verdim ve bu sözü tutmadım. Gerçekten üzgünüm. Çok geç vakte kadar çalıştım ve seni aramayı da unuttum. Bunu yarına alabilir miyiz?” Aktif dinlemeyle aileler, olayları daha çok çocuğun gözünden görmeye başlamakta ve böylece çocuk da duygularına önem verildiğini anlamaktadır. Çocuğun Duygularını Ciddiye Almak Çocuğunuzun korkularını ve negatif duygularını onları reddetmektense ciddiye alın ve onları yenmesine ve kendi çözümünü bulmasına izin verin. Oğlunun canavarlardan korktuğunu öğrenen bir babanın yaklaşımı aşağıda verilmiştir. Oğlan: “Baba yatağa gidemiyorum. Çünkü odamda canavarlar gizleniyor”. Baba: “Gel bakalım belki canavarlarla arkadaş oluruz. Canavarlar ne yemekten hoşlanıyor biliyor musun?”. Oğlan: “Belki tatlı, bisküvi seviyordur”. Baba: “Bu hoşlarına gidebilir. Gel canavarlara yemek koyalım. Canavarlara ne istediğini sor? Neden sormuyorsun?”. Oğlan: “İnsanları korkutmak istiyor”. Baba: “Neden?” Oğlan: “Güçlü hissetmek için” Baba: “Eğer onunla arkadaş olursan sana ne yapabilir?”. Oğlan: “Beni koruyabilir.” Baba: “Bana iyi bir arkadaş olabilir gibi geliyor ya sana?”. Oğlan: “Evet.” Bu diyalog sayesinde aileler, çocuğun duygularını ya da neye gereksinimi olduğunu öğrenmekte, çocuk artık canavarın kendisine fazla tesiri olmayacağını görerek daha pozitif düşünmektedir. En önemlisi de çocuğun canavara yansıttığı gücü kendine çevirmesidir. Çocuğun Varlığını Kabul Etmek Annelerin zaman zaman söylenmelerinin hatta jestlerle bile “keşke çocuk doğurmasaydım, o bir yük ve artık dayanamayacağım” diye ifade etmelerinin yanlış olduğu, özellikle bu gibi mesajlar sık sık tekrar edildiğinde çocuğun istenmediği ve kendisine değer verilmediği duygusuna kapılacakları uzmanlarca hatırlatılır. Bu durum özellikle evdeki yeni bebekle ilgili olmasına rağmen, annelerin bu yakınmaları uyumlu bir çocuğun bile istenmediğini düşünmesine neden olmaktadır. Böyle zamanlarda çocukların özel bir ilgiye ihtiyaçları vardır. Aileler yakınları tarafından desteklenmeli ve yaşantıdaki çocuğun varlığına değer verilmelidir. Değerlendirecek Günlük Bir Şeyler Bulmak Çocuklar kötü bir şey yaptıklarında ilgi çekmek, iyi bir davranışta bulunduklarında da onaylanmak istemektedirler. Yaptıkları, hergün yapılan sıradan bir şey bile olsa, değerini artıran yaptıklarının onaylanmasıdır. Çocukların sevgi ve yeteneklerini onlara hatırlatan bazı etkinlikler aşağıda sıralanmıştır. Disiplin içermeyen tüm ailecek yenen bir akşam yemeği. Herkes o gün birbiriyle başardıkları, öğrendikleri veya hissettikleri güzel şeyleri paylaşabilir. Örneğin; “Okula zamanında gittim” veya “Bir kurbağa buldum”. Ebeveynler de bu etkinliğe katılarak çocuklarının başarılarını onayladıklarını gösterebilirler. Sorunları olan çocuklara bu arada “Bugün seni müthiş bir şey yaparken gördüm. Ayakkabını giydin ve bağcıklarını kendin bağladın.” diyerek teşvik edilebilir. Yine yemekte, sırayla herkesle ilgilenilir ve diğerleri onun nesini sevdiğini, hoşlandığını ve takdir ettiğini söyleyebilir. Örneğin; “Senin öğrendiğin yeni şarkıyı çok seviyorum.” veya “Bu sabah söylediklerin gerçekten beni etkiledi”. Çocuğunuzun odasına, banyodaki aynaya veya beslenme çantasına ufak kağıtlara çizilmiş küçük resimler ya da yazılmış sevgi mesajları konulabilir. Çocuğunuzun yatağının baş ucuna onun yapmayı sevdiği bir etkinliği içeren (örneğin oyun oynadığı veya ata bindiği) ve ailenin topluca yer aldığı iki fotoğraf konulabilir. Böylece çocuk her gece becerikliliğini ve sevdiklerini hatırlayacaktır. Çocukla Yalnız Vakit Geçirmek Bir çok ebeveyn için zaman çok sınırlıdır. Bununla beraber uzmanlar her bir çocukla yalnız zaman geçirmenin çok önemli olduğunu belirtmektedirler. Bir pazar sabahı dışarıda kahvaltı edilebilir veya yemekten sonra parkta küçük bir yürüyüş yapılabilir. Zaman zaman onun seviyesine inip onun kuralları ve oyuncaklarıyla oynamak da yararlı olacaktır. Kardeşini kıskanan ve yeni doğan bebekten dolayı geri planda kalan çocuğunuzla yalnız zaman harcamak için çaba sarfetmelisiniz. Çocuğun Bazı Şeyleri Kendisinin Yapmasına İzin Vermek Ebeveynler genellikle çocuklarının yapmakta zorlandığı işleri üzerlerine alarak onlara yardımcı olduklarını düşünürler. Bu yardım, “Sen bunu yapamazsın. Sen yeterince iyi değilsin” mesajlarını verebilir, ki bu da çocuğun kendine olan saygısını azaltır. Çocukların bir işi başarmak için mücadeleye davet edilmeleri gerekmektedir. Ayrıca çocuklara, problemlerini çözmek ve kendi yeteneklerini keşfetmek için fırsatlar da verilmelidir. Yardım istediklerinde, ilk olarak, o işin üstesinden gelebileceklerine onları inandırarak cesaretlendirmek gerekir. “Hadi bakalım, şu elbiseni kendin düğmeleyebilecek misin görelim?” denilebilir. Ya da direkt olmayan tavsiyelerde bulunulabilir. Örneğin “Baş parmağını ilikten geçirirsen, daha kolay düğmeleyebilirsin”. Çocuğun Özel Eşyalarına Saygı Göstermek Anne-babalar, sıklıkla çocuklarına verdikleri oyuncakların ve kitapların kontrolünü elde tutarlar. Örneğin; bir eşyasının atılmasına, çocuktan çok ebeveynler karar verir. Çocuğunuzun o oyuncakla oynama çağının geçtiğini düşündüğünüz halde, çocuğun ona hala ve belki de yıllarca ihtiyacı olabilir. Bu nedenle eşyalarını atmadan önce ona sormalısınız. Çocuğun Düşüncelerine Saygı Göstermek Çocuğunuzun herhangi bir konuda düşüncesini sormanız, onun duygularının, gözlemlerinin ve algılayışının değerli olduğunu düşünmesini sağlayacaktır. Partiye giderken ne giyeceğinizi ya da öğle yemeğinde ne yapabileceğinizi ona sorabilirsiniz. Tabii her zaman çocuğunuzla aynı görüşte olmayabilirsiniz. Ama ona neden, onun görüşünden farklı bir karara vardığınızın sebeplerini açıklarsanız, düşüncelerinin tamamen faydasız olmadığını anlayabilecektir. Çocuğun Yeteneklerini Kabul Etmek Her yeni beceri ve başarı, onun yetenekli olduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Ne kadar küçük olursa olsun her başarısı kabul edilmeli ve ona başarılı olacağı şeyler bulunmalıdır. Ayrıca ebeveynler, onlardan bazı şeyleri kendilerine öğretmelerini isteyebilirler. Yeni bir bilgisayar oyunu oynamayı veya bir sihirbazlık numarasını öğretmesi istenebilir, buradaki mesaj açıktır: “Sen yeteneklisin.” Bazı şeyleri yaparken onun yardımı istenebilir. Örneğin; akrabalara hediyeler hazırlarken fikri alınabilir ya da bir çalar saat yardımıyla sabah kendi kendine uyanabilmekte yeterli olduğu gösterilebilir. Çocuğunuzun notları çok kötü olmadıkça, onun başka başarılarının ve çabalarının olduğunu kabullenmesi sağlanabilir. Örneğin; matematikte zayıfsa, fakat ödevlerine özen gösteriyorsa ya da sizden özel yardım istiyorsa, onun çabaları dikkate alınmalıdır. Ayrıca, akademik başarısı iyi olmayan bir çocuğun, atletik ya da artistik başarısı iyi olabilir. Onu bu yeteneklerinden dolayı övmek ve cesaretlendirmek gerekmektedir. Çocuğun Tercihlerine Saygı Göstermek Çocuğun kendine olan saygısını artırmanın bir yolu da, onun tercihlerini ve duygularını kabul etmektir. Ebeveynler, çocukları için eğlenceli veya yararlı olan etkinlikleri önerebilirler. Fakat onu ön yargılı davranmaya zorlarlarsa, çocuk kendisinin yeterince iyi olmadığı mesajını alacaktır. Çocuklara Önemli Olanın Vücutları Olmadığını Öğretmek Çocuklar büyürken, yüzlerindeki sivilcelerden veya çillerden rahatsız olmaktadırlar. Ebeveynler, onlara vücudun sadece bir paket olduğunu, gerçek hediyenin içeride olduğunu yani kişiliğin varlığını anlatmalıdırlar. Onların başlarına gelen bu tür problemlerin anlaşıldığı ve o yaşlarda başımıza geldiği, fakat bu tür şeylerin geçici ve kontrolümüz altında olduğu belirtilmelidir. Eğer çocukta kilo veya deri problemi varsa bile, onu nasıl görünürse görünsün sevdiğinizden emin olmasını sağlamalısınız. Eğer çocuk görünüşü ile ilgili bir şeyler yapmak istiyorsa ona yaşantısını değiştirmesini destekleyecek bir şekilde yardım önerilebilir. “Kilondan şikayet ediyor gibi bir halin var. Eğer ilgilenirsen, bu konuda yapabileceğin yeni bir şeyler duydum”. Ama “Hayır, teşekkür ederim” cevabına da hazır olunmalıdır. Eğer kabul ederse, onu bir diyet ya da eksersiz programı takip etmesini sağlayarak destekleyebilirsiniz. Çocuk İçine Kapanıksa Yardım Etmek Çocukların bazı bozuk ya da sözel olarak rahatsız edici davranışları onların kendilerine saygıları hakkında ciddi mesajlar verebilir. Böyle zamanlarda ebeveynler, sevgiyi ve gerçekleri sunarak yardımcı olabilirler. Onları ciddi bir şekilde dinlemeli, ne demek istediklerini anlamalı ve sonra ne söylemek istediğinizi anlatmalısınız. Örneğin; çocuğunuz, “Ben çok aptalım, hiçbir şeyi doğru yapamıyorum” dediğinde, “Aptal olduğunu düşündüğünü biliyorum, ama seninle aynı görüşte değilim. Belki, bazı şeyleri öğrenmek için daha çok zamana ihtiyacın var, ama biliyorum ki, sen de yeteneklisin. Hatırlasana, oyuncak kamyonunu nasıl da tamir etmiştin? Bu, yaratıcılığı gerektirir.” diyerek cevap verebilirsiniz. Bazı ebeveynler, çocuğun güvenini tekrar kazanmasını sağlamak için kişilik özelliklerini kullanmada oldukça duyarlıyken bazıları da çok iyi bir dinleyicidirler. Tepki her ne olursa olsun, çocuk sevildiği ve yetenekli olduğu üzerinde durularak ikna edilmelidir. Sevgiyi Fiziksel Olarak İfade Etmek Ebeveynleri tarafından kucaklanma ve okşanma çocuklarda, kendine saygının gelişmesine yardım etmektedir. Çocuklar sözel olmayan davranışlara karşı çok duyarlıdırlar. Çocuklara “seni seviyorum” demekten çok sevgi, davranışlarla onları okşayarak belli edilmelidir. Çocukla Göz Seviyesinde Konuşmak Çocuklarla konuşurken, daima onlardan yüksekte olmamaya dikkat edilmelidir. Bu onun sadece kendini küçük hissetmesini sağlamakla kalmayacak aynı zamanda ebeveyn ve çocuk arasında büyük bir mesafe olduğuna inanmasına da yol açacaktır. Her zaman onunla konuşurken, yanına çömelerek ya da oturarak ya da onu sizin seviyenize çıkararak göz kontağı kurularak konuşulmalıdır. Bu daha yakın bir iletişimi sağlayacaktır. Çelişkili Mesajlar Vermekten Sakınmak Çelişkili mesajlar, ebeveynlerin sözleriyle başka, davranışlarıyla başka bir şeyi ifade ettiğinde ortaya çıkar. Örneğin; çocuğa, çok sinirli olarak yüzüne bakmadan “seni seviyorum” demeniz ya da korktuğunda, gece yanınıza gelebileceğini söyleyip geldiğinde kızmanız onu çelişkiye düşürebilir. Öncelikle çocuğa karşı dürüst olunmalıdır. Kızarken, kızgın olmadığınızı söylememelisiniz. Çocuğa model olunmalı, ona söylediğinizi siz de yapmalısınız. Fikir birlikteliklerinizi ifade etmeli ve verdiğiniz sözleri tutmalısınız. İstekleriniz ve kurallarınız açık olmalı, ne hissettiğinizi ya da ne düşündüğünüzü söylemelisiniz. Sözlerinizle vücut dilinizin birbirine uymasına dikkat etmelisiniz. Duygularınızı Çocukla Paylaşmak Ebeveynler, çocuklarıyla incinebilecekleri duygularını bile paylaştıklarında, onları kendi deneyimlerini ve duygularını kabul etmeye cesaretlendirmiş olacaklardır. Çocuklar, anne ve babalarının anılarını, eğlendikleri ve korktukları anları, nasıl karşılaştıklarını, çocukları olmasının nasıl bir şey olduğunu hikaye şekline getirdiklerinde anne ve babalarını daha yakından tanıyacaklardır. Aile hikayelerini çocuklarla paylaşma, kendi kökleriyle gurur duymalarını sağlayacaktır. Her Çocuğun Tek Olduğu Üzerine Odaklanmak Çocuklar hakkında özel şeyleri ebeveynler keşfetmeli ve onlara söylemelidir. Böyle yaparak duyarlı, şiirsel olan çocuğa yaratıcı olma ve kendini dile getirme fırsatı; oldukça uzun boylu bir kız çocuğuna yeni spor dallarının kapısını açma, kariyer ve moda fırsatı verilebilir. Çocuklarda kendine saygıyı geliştirme, üstesinden gelinemeyecek bir iş değildir. İki önemli parçası olduğu- sevgiyi ve yeteneğini hissettirme – akıldan çıkarılmamalıdır. Ve tabii ki, her iki duyguyu besleyecek şekilde davranılmalı ve konuşulmaya çalışılmalıdır. Ebeveynlerin mükemmel olamadıkları ve en iyisini yapamadıkları zamanlar vardır. Fakat en önemlisinin, bir çocuğun sevgiyi düzenli aralıklarla alması olduğu unutulmamalıdır. Aktaran: Yrd.Doç.Dr. Çağlayan DİNÇER Kaynak KAHN, Ellie (1990) 20 Ways To Make Your Kid Feel Great. Parents.Vol: 65, No:6, 94-98, 194-195.
Aile tıpkı bir canlı gibidir. Nasıl bir organımız hasta olduğunda tüm bedenimiz etkileniyorsa aynı durum aile içinde yaşanan streste de gözlenebilir. Küçük ya da büyük bir psikososyal stres durumu ailede herkesi etkiler. Bu durumda çocukların da etkilenmesi kaçınılmazdır. Bu stres etkenlerini şu şekilde sıralayabiliriz: • Bir yakının ya da arkadaşın ölümü • Taşınma • Ayrılık • Boşanma • Göç • Ekonomik zorluklar • Bedensel rahatsızlıklar • Tabii afetler • Sosyokültürel sorunlar • Cinsel ya da fiziksel istismar • Ebeveynlerdeki madde bağımlılığı • Çocuğu yeterli ilgi ve sevgini verilmemesi • Çocuğun sağlıklı bakımının yapılmaması • Aşırı aile beklentisinin bulunması • İşsizlik • Yeni bir kardeşin doğumu • Toplumu etkileyen stres faktörleri • Suça bulaşma ya da sabıkalı olma • İkinci evlilik • Anne babanın aşırı koruması • Çocuğu aşırı kontrol • Okur-yazar olmama • Okuldaki şiddet olayları • Okul sorunları • Eğitim sistemi ile ilgili sorunlar Bu gibi stres durumlarında anne babada da şu psikolojik sorunlar oluşabilir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: • Anne babada depresyon • Hayata karşı isteksizlik • Kişisel bakımda azalma • İş motivasyonunda azalma • Konsantrasyon güçlüğü • Çabuk sinirlenme • Tahammülsüzlük • Çocukların sevgi ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayamama • Yalnızlık eğilimi • Sosyal çevrelerinde uyumsuzluklar • Halsizlik • Yorgunluk • Madde bağımlılığına eğilim • Aileye ayrılan vakitte azalma Çocuklarda görülebilecek belirtiler şunlardır: • Okul başarısında düşme • Arkadaş ilişkilerinde sorunlar • Sosyal faaliyetlere karşı ilgisizlik • Özgüvende azalma • Tahammülsüzlük • Çabuk sinirlenme • Çok fazla uyuma ya da uykusuzluk • İştahta artma veya azalma • Olayları olumsuz değerlendirme • Yalnızlığa eğilim • Karşı gelme • Riskli davranışlar • Madde kullanımına eğilim • Her şeyden çabuk sıkılma • Sevdiklerinin başına bir şey gelecek korkusu • İçe çekilme ve sessiz sakin olmayı tercih etme • Okula gitmek istememe • Konuşamaya ve etkileşime isteksizlik • Sese ya da olaylara aşırı uyarılma • Öfke patlamaları • Aşırı hareketlilik Çocuklarda oluşabilecek psikiyatrik durumlar: • Çöküntü • Travma sonrası stres bozukluğu • Altını ıslatma, kirletme • Tik bozuklukları • Kekeleme • Konuşma bozuklukları • Davranış değişiklikleri • Tepkisel bağlanma bozukluğu • Kaygı bozuklukları • Uyku bozuklukları Genel olarak her yaşta çocuklar için yapılması gerekenler: • Çocuklar olabildiğince stres etkeninden korunmalı • Anne ve baba çocuk etkilendiği takdirde vakit kaybetmeden yardım almalı • Çocuğa yönelik sevgi ve destek mesajları artırılmalı • Okul ve öğretmenle irtibata geçerek destek okulda da devam etmeli • Oluşabilecek madde bağımlılığı davranışları için çocuğun davranışları takip edilmeli • Anne, baba çocuğun kendisini ifade etmesine, duygularını paylaşmasına yardım etmeli • Çocuk sosyal faaliyetlere yönelmeli • Dinlenmeye ve stres azaltıcı ortam hazırlamaya dikkat edilmeli • Moral ve motivasyon artırıcı kişilerle görüşülmeye dikkat edilmeli • Önceden tahmin edilebilecek durumlar için önlem alınmalı Kaynakça: Aile Eğitim Ansiklopedisi
Kaynaştırma : Madde 67 :Kaynaştırma, özel eğitim gerektiren bireylerin yetersizliği olmayan akranlarıyla birlikte eğitim ve öğretimlerini resmi ve özel oklu öncesi ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan, destek eğitim hizmetlerinin sağlandığı özel eğitim uygulamalarıdır. Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulama İlkeleri ; Madde 68: Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulama ilkeleri şunlardır; a) Özel eğitim gerektiren bireylerin akranlarıyla birlikte aynı kurumda eğitim görme hakkı vardır. b) Hizmetler, bireylerin yetersizliklerine göre değil, bireylerin eğitim gereksinimlerine göre planlanır. c) Hizmetler, okul merkezli olur. d) Karar verme süreci aile, okul eğitsel tanılama, izleme ve değerlendirme ekibi dayanışmasına dayalı olarak gerçekleşir. e) Bütün bireyler öğrenebilir ve öğretilebilirler. f) Kaynaştırma, bir program dahilinde verilen bir özel eğitim uygulamasıdır. Kaynaştırma Yoluyla Eğitim Uygulama Ölçütleri ; Madde 69: Kaynaştırma yoluyla eğitim uygulama ölçütleri şunlardır; a) Kaynaştırma uygulamaları yapılan kurumlarda özel eğitim gerektiren öğrencinin gereksinimleri çerçevesinde kurumun fiziksel, sosyal, psikolojik ortamında ve eğitim programlarında destek hizmetleri ile gerekli düzenlemeler(kaynak oda, rehberlik ve psikolojik danışma servisi, bireyselleştirilmiş eğitim programları geliştirme ve uygulama birimi kurulması, rampalar, ses yalıtımı, ışık düzenine dikkat edilmesi gibi) yapılır. b) Kaynaştırma uygulamalarına devam edecek öğrencilerin birden fazla yetersizliğinin olmamasına, erken yaşta tanılanmış, ailesinin işbirliğine açık ve eğitim almaya yatkın, cihaz kullanması gerekenlerin mutlaka cihazlandırılmış, zihinsel öğrenme yetersizliği olan öğrencilerin hafif ve orta düzeyde zihinsel yetersizliği olmasına dikkat edilir. c) Kaynaştırma uygulamaları yapılan kurumlarda tüm kurum personelinin, öğrencilerin, ailelerin ve yakın çevrelerinin özel eğitim gerektiren öğrencilerin bireysel ve gelişim özellikleri hakkında bilgilendirilmeleri esastır. d) Kaynaştırma uygulamalarında öğretim programları, program amaçları, bireye uyarlanarak uygulanır, bireyselleştirilmiş eğitim programları ile desteklenir. Diğer Okul ve Kurumlarda Özel Eğitim ; Madde 20: Durumları normal akranları ile birlikte eğitim görmeye uygun olan, özel eğitim gerektiren bireyler eğitim ve öğretimlerini resmi ve özel okul öncesi ilköğretim ve orta öğretim okullarında sürdürürler. Bu okullarda özel eğitim gerektiren bireylere özel eğitim desteği sağlamak üzere yardımcı derslikler oluşturulur, özel araç gereç ile eğitim materyalleri sağlanır ve diğer özel tedbirler alınır. Durumları ayrı bir sınıfta eğitilmeyi gerektiren öğrenciler için özür ve özelliklerine göre okul öncesi ilköğretim ve ortaöğretim okullarında özel eğitim sınıfları açılır. Özel Eğitim Gerektiren Bireylerin Başvuracakları Kurumlar ; Madde 7: Özel eğitim gereksinimi olan birey, ailesi veya gönderen kaynak; a) Milli Eğitim Müdürlüğüne b) Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdürlüğüne c) En yakın özel eğitim kurumuna d) En yakın okula doğrudan başvurabilirler. Kayıt Zorunluluğu ; Madde 8: Zorunlu eğitim çağına gelen, özel eğitim gerektiren veya tanısı konulmamış ve yerleştirme kararı alınmamış her bireyin başvurduğu okul öncesi kurumlarına ve ilköğretim okullarına kaydı yapılır. Kaydı yapılan öğrencinin durumu, özel eğitim gereksinimleri ve alınacak önlemler: Rehber öğretmen-Psikolojik danışman, sınıf öğretmeni veya özel eğitim rehber öğretmeni, öğrenci velisi ve okul yönetimince belirlenir. Öğrencinin kaydettiği gelişmeler, izlenir ve gerektiğinde okul dışında özel eğitim desteği sağlanır. Tüm önlemlere rağmen okulun programından yeterince yararlanamayan öğrenci için okul yönetimi öğrencinin durumunu belirten ayrıntılı bir rapor düzenleyerek Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderir. İlköğretimi tamamlayarak bir üst öğrenim kurumuna yöneltilen özel eğitim gerektiren öğrenciler hakkında başvurdukları kurumların kayıt kabul şartlarını taşımaları durumunda akranları gibi işlem yapılır.
BAYRAM MEKTUBU Bugün gene bayram, anneciğim, On yıl önceki gibi bayram. Bilirim, ne çok özlemişsindir beni, Yolumu beklemişsindir günlerce; Postacıdan mektup, rüzgârdan haber sormuşsundur. Ve uzun uzun düşünmüşsündür: Çocukluğumun o mesut bayram sabahlarını, O küçük ayakkabımı, mendilimi, ipek kravatımı. Elbet kucağına alıp beni, doya doya, “Ne kadar da büyümüş evlâdım,” diye Öpüp okşayışın gelmiştir… Elbisemi giydirmek, saçımı taramak istemişsindir; “Tanrım seni hem nazardan saklasın” deyip Dualar yollamışsındır. Ve belki bu mübarek günde, anneciğim, Elini öpüşümü, anne deyişimi Canın çekmiştir. Şükrü Enis Regü
Yrd. Doç. Dr. GÜLSÜM ÇAMUR DUYAN Fatih Üniversitesi Sağlık YO. Sosyal Hizmet Bölümü Anne-babaların çocuklarına karşı davranışlarını onların kişilikleri, içinde yaşadıkları aile ve toplum ortamı belirlemektedir. En küçük toplumsal birim olarak tanımlanan insan yaşantısı üzerinde doğumdan başlayan ve doğumdan sonraki ilk gelişim yıllarından yaşamın sonuna dek etkililiğini sürdüren bir kurum olarak ailede özürlü bir çocuğa sahip olma büyük bir hayal kırıklığı olarak algılanmakta, yoğun bir kaygı ve endişe oluşturmaktadır. Bu kaygı ve endişede sağlıklı bir ebeveyn hatta eş ilişkinin gelişmesine zarar veren bir unsurdur. Çünkü çoğu zaman engelli bir çocuğun aileye katılımı evlilik yaşamının geçirdiği ve geçirmekte olduğu aşamalara da zarar vermektedir. Aile yaşamı; aile içindeki birey alt sistemi yani kadın ve erkek alt sistemi üzerine kurulmuş olan eş alt sistemi yani karılık ve kocalık alt sistemi, daha sonra çocuk ya da çocukların doğumu ile gelişen anne babalık yani ebeveyn alt sisteminin gelişmesiyle oluşur. Bu nedenle ailenin davranış kalıp ve kuralları, aile içi iletişim ve etkileşimsel süreci, ailenin duygusal iklimi yani paylaşımı, ailedeki rollerin alt sistemlerle paralel gelişimi gibi pek çok konu ailenin fonksiyonlarıdır ve özellikle engelli bir çocuğun aileye katılımı ile bu fonksiyonlarda sağlıksızlık oluşmaya başlar. Çünkü engelli bir çocuğun varlığı aile üzerinde ciddi bir stres kaynağıdır; dolayısıyla aile işlevlerinin bozulması da oldukça doğaldır. Burada ailenin belli aşamalardan geçerek engelli bireyi kabul etme aşamasına gelmesi gerekir. Bu da belli bir zaman ve hatta profesyonel destek ile sağlanması gereken bir süreçtir. Özellikle evli bireylerin evlilik yaşamına dair gereksinimleri ve değişen aile rollerine engelli birey ile yeniden uyum sağlaması konusunda aile danışmanlığı almasında oldukça yarar olacaktır. Bir diğer önemli konu da ailelere yönelik eğitim hizmetleridir. Aile yaşamı zaten oldukça renkli ve farklılıklar içermekle birlikte kuşkusuz ki engelli bireyin varlığı ile aileye farklılıklar da eklemlenmiş olacaktır. Bu nedenle ailelere verilecek eğitim hizmetleri ile aile yaşam döngülerinin aşamaları ve olası yaşam krizleri hakkında bilgilendirme ve baş etme mekanizmalarını ve sorun çözme kapasitelerini güçlendirme konusunda destek olmak da aile danışmanlığının diğer konularındandır. Anne babalar ile yapılacak olan danışmanlık çalışmasında ailenin engelli çocukla gelişen kaygı, endişe, utanç, suçluluk gibi duygularının çalışılması ve ailenin bu konuda rahatlatılmasının önemi büyüktür. Çünkü bu duygu durumlarının profesyonel aile danışmanlığı sürecinde ele alınması, ailenin rahatlatılması ve zaman kaybetmeden engelli çocuğun bakımı, eğitimi ve desteklemesi gibi konularına hazırlanması gerekir. Bilindiği üzere bazı engel türlerinde erken müdahale ile engelli bireyin ve de ailesinin yaşam kalitesinin ne denli iyileştirildiği inkar edilemez bir gerçektir. Ayrıca ailenin diğer üyeleri ve hatta diğer çocuklarıyla ilgili profesyonel destek çalışmaları da aile danışmanlığının konularındandır. Özellikle çocukların engelli kardeşin varlığından olumsuz etkilenmemesi ve farklı bir bireyle/kardeşle nasıl yaşayacaklarının öğrenilmesi vb. konularında özellikle etkileşimsel grup çalışmaları ile desteklenmelerinde büyük yarar olacaktır. Engelli çocuğa sahip ailelerin dikkat etmesi gereken hususlar ise özetle: Eşlerin birbirini suçlamadan vazgeçmesi, Engelli bir çocuğa sahip olmakla birlikte bir özellikle karı ve kocanın aile ve evlilik yaşamlarının olduğunu da unutmaması, Varsa diğer çocuklarının gereksinimleriyle de ilgilenilmesi, enerjilerini doğru şeklide kullanması, Zaman planlanması yapmaları, Engelli çocuklarıyla ilgili “gerçekçi beklentiye” girmeleri ve bunun için mutlaka profesyonel destek almaları, Engelli hakları konusunda bilgi sahibi olmaları ve talep etmeleri, Engelli örgütlenmelerinde aktif yer almaları ve “birlikten kuvvet doğar” ilkesi ile bu alanda gönüllü çalışmalar yapmaları, Aile danışmanlığı konusunda hizmet almalarının gerektiğine inanmalarında oldukça yarar görülmektedir.
Aşağıda belirttiğimiz yetenekler hiçbir zaman kesin sınırlarla ayrılamayacağı, devamlı üst üstebinme karakteri gösterdiği ve her çocukta farklılık göstereceği unutulmamalıdır. 0-4 HAFTA •Kol ve bacaklar bükülü (kama doğru) durumdadır. •Göremez, işitme normaldir. •Havada ayaküstü tutulunca yürüme hareketi yaparlar •Yakalama ve emme refleksleri vardır. •Açlığını ağlamakla belli eder 1 AY •Yüzükoyun pozisyonda başını kısa bir süre tutar. •Eller yumruk şeklinde sıkılmış durumdadır. •Etrafa ilgi başlar. •Annesi kendisiyle konuştuğu zaman o tarafa bakar. •Hareket eden cisimleri kısa süre takip eder. •Kendine özgü ses çıkarmaya başlar. 2 AY •Yüzükoyun başını kaldırabilir. •Dik tutulduğunda başını tutabilir. •Sosyal davranışlar başlamıştır. •Annesini tanımaya başlamıştır. •Gülümser, sesleri dinler. 3 AY •Yüzükoyun pozisyonda kollarına dayanarak baş ve göğsünü kaldırabilir. •Oturma pozisyonuna getirilirse başını bir süretutar, sonra baş sallanmaya başlar. •Kendi koruma reaksiyonları gelişir. •Cisimleri rahat takip edilebilir. •Sırtüstü yatarken ellerini rahat hareket ettirerek seyreder. 6 AY •Oturulursa başını rahat tutar. •Kısa süre oturabilir. •Yakınındaki cisme uzanır, yakalar ve ağzına götürür. •Ayakta tutulunca basmaya çalışır. •İki elini orta hatta birleştirebilir. 7 AY •Yüzükoyundan sırtüstüne döner. •Emeklemeye başlar, ayağını ağzına götürebilir. •Gövdesini öne doğru eğerek yardımsız oturabilir. •Bastırılınca zıplama hareketi yapar. •Bir elindeki eşyayı öbür eline geçirebilir. 10 AY •Yatar durumdan oturur duruma geçebilir. •Kendini tutarak ve tutunarak ayağa kalkabilir. •Emekleyerek veya oturur durumda sürünerek hareket edebilir. •Küçük cisimleri yakalayabilir. 12 AY •Bir elinden tutulunca yürür. •Ayakta yardımsız kısa süre durabilir. •Top ile oynar, giydirirken yardım eder. 15 AY •Yardımsız kalkar ve yürür. •Merdivenleri emekleyerek çıkar. •2 küpü üst üste koyabilir. 2 YAŞ •Topa tekme vurabilir. •Çoraplarını giyebilir. •Kağıdı ikiye katlar. 3 YAŞ •Merdivenleri iki ayakla rahatça çıkar. •3 tekerlekli bisiklete biner. •Kalemi güzel tutar. •10’a kadar sayabilir. 5 YAŞ •Resim ve boyamayeteneği vardır. •Yaşını ve adresini söyleyebilir. •İsmini yazıp okuyabilir.

Öğrenme Güçlüğü

Öğrenme güçlüğü normal, normale yakın hatta normalin üstünde zeka düzeyi ile birlikte zeka düzeyi ile birlikte öğrenmede güçlük, davranış bozuklukları ve silik nörolojik bulgularla kendini gösteren bir sendromdur. Öğrenme güçlüğü olan çocuklar, konuşma ya da yazma dilini kullanmayı kapsayan temel psikolojik süreçlerdeki yetersizlikleri nedeniyle okuma, yazma, düşünme, konuşma ve matematik işlemleri yapma yeteneği sınırlı olan çocuklardır. Öğrenme güçlüğünün 3 özel gelişim tipi vardır: Tüm belirtiler yaşam boyu devam eder. Tüm belirtiler ergenlikte kaybolur. Aşırı hareketlilik ergenlik ya da yetişkinlikte kaybolur ama dikkat dağınıklığı ve ataklık devam eder. Öğrenme güçlüğü yaşamın tüm yönlerini olumsuz yönde etkilendiğinden, çocuk bunlardan hangi tipe girerse girsin tedavi görmediği takdirde davranış ve ruhsal sorunlar gözlenecektir. Bu çocuklar sürekli hata yaparlar, engellenirler ve eleştirirler. Çok ender olarak başarı duygusunu tadarlar. Bunlara bağlı olarak görürler. Kendileri hakkında geliştirdikleri bu duygular öfke yaratır. Bu öfkelerini ya içlerine atarak ya da dışarı yönelterek zarar verme yoluna giderler.

Aradığınız soruya cevap bulamadınızmı? Bize yazın, cevaplayalım...

[contact-form-7 id="4" title="Contact form 1"]